“O, gökten su indirendir. Bununla her şeyin
bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne
bindirilmiş taneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere
sarkmış salkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden,
zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) Meyvesine, ürün verdiğinde ve
olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Şüphesiz inanacak bir topluluk için
bunda gerçekten ayetler vardır. “
(Enam Suresi, 99)
(Enam Suresi, 99)
. . . Allah Kuran’da, yarattığı meyvelerin çeşitliliğine
ve güzelliklerine dikkat çekerken, insanları bunların oluşumlarındaki
mucizevi detayları düşünmeye de davet etmiştir:
Yeryüzünde yüzlerce ayrı türde, ayrı tatta, ayrı renkte ve kokudaki meyvenin oluşması için Allah, aynı toprağı ve suyu sebep kılmıştır. Ayette “birbiri üstüne bindirilmiş taneler” ifadesiyle anlatıldığı gibi bir tohumun, yıllarca bitip tükenmeden sürekli ürün vermesi, üzerinde düşünülmesi gereken konulardandır.
Yeryüzünde yüzlerce ayrı türde, ayrı tatta, ayrı renkte ve kokudaki meyvenin oluşması için Allah, aynı toprağı ve suyu sebep kılmıştır. Ayette “birbiri üstüne bindirilmiş taneler” ifadesiyle anlatıldığı gibi bir tohumun, yıllarca bitip tükenmeden sürekli ürün vermesi, üzerinde düşünülmesi gereken konulardandır.
Meyvelerin oluşumu kadar,
içerdikleri vitamin ve minerallerin bolluğu da insanları düşünmeye
teşvik eder. Kapkara bir çamurun içerisinde yetişen ve toprakla ne koku,
ne tat, ne de renk olarak en ufak bir benzerliği bulunmayan meyveler,
topraktan sadece insanlar için gerekli olacak mineralleri özümseyip
alırlar. Bu özellikleri sayesinde de, insan sağlığına büyük katkılarda
bulunurlar. Ancak ne toprağın meyveye hangi özellikleri kazandıracağını
bilmesi, ne de meyvenin bilinçli bir şekilde, toprağı bileşenlerine
ayırıp kendisi için gerekli olan maddeleri belirlenen oranlarda
alabilmesi mümkün değildir. Oysa bu sistem öylesine mükemmel bir düzen
içerisinde işlemektedir ki, her meyve cinsi, sabit bir renk, tat ve
koku, ayrıca sabit oranlarda mineral ve vitamin içerir. Örneğin bir
karpuz hiçbir zaman kırmızı yerine mavi olmaz, tatlı yerine ekşi, olmaz,
ya da kendine has kokusu yerine toprak kokmaz.
İşte bu düzen tüm evrenin tek hakimi ve tek ilahı olan
Allah tarafından kurulmuş ve insanların üzerinde düşünüp şükretmesi için
gözler önüne serilmiştir.
Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü bir bina kıldı; sizi suretlendirdi, suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve size güzel-temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir. (Mümin Suresi, 64)
Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü bir bina kıldı; sizi suretlendirdi, suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve size güzel-temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir. (Mümin Suresi, 64)
Allah insanlara dünyada çeşit çeşit, güzel, temiz,
tadanların lezzet aldığı yiyecek ve içecekler vermiştir. Elbette
bunların tümü Allah’ın sonsuz lütfunun ve insanlar üzerindeki rahmetinin
birer tecellisidir. İnsanlar tek bir çeşit yiyecek ve içecekle de
yaşamlarını belki sürdürebilirler ama Allah insanlara sayısız nimet
vermiştir; meyveler, sebzeler, çeşit çeşit etler.
Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez
misiniz? Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir
genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır,
esirgeyendir. (Nahl Suresi, 17-18)
Bu nimetlerin tümünün Allah’tan olduğunu bilen mümin de her sofraya
oturuşunda bunlar üzerinde düşünür ve Rabbimize şükreder. Vicdanlı bir
insan tüm bunları düşünürken, aynı zamanda Allah’ın sunduğu bu
nimetlerden zevk alabilmenin de yine Rabbimizin büyük bir lütfu olduğunu
aklından geçirir. Özellikle Allah’ın insanlara verdiği tat ve koku alma
duyularının dünyadaki birçok güzelliği algılamamıza yaradığını
hatırlar. Ve şöyle düşünür: Eğer koku alma duyumuz olmasaydı gülün
kokusundan, yediğimiz meyvelerden, ızgaradan şimdi aldığımız zevki
alamazdık. Eğer tat alma duyumuz olmasaydı çikolatanın, şekerlerin,
etin, çileğin, incirin ve diğer nimetlerin eşsiz tatlarının hiçbirini
fark edemeyecektik.
Unutmamak gerekir ki, renksiz, tadsız ve kokusuz bir dünyada da
yaşıyor olabilirdik. Ve Allah bunları bize nimet olarak vermemiş
olsaydı, bu güzellikleri biz hiçbir şekilde elde edemezdik. Ancak Allah
hem kokuları ve tatları hem de bunları algılayabilecek duyu sistemlerini
yaratarak insana sonsuz rahmette bulunmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder